29 Mart 2010 Pazartesi

bizim göl











Kışın ortasında keşfettiğim ve gölün buz tutmuş sularında buz pateni ! yaptığım gizemli gölümüzü geri kalan hayatım boyunca çok fazla göreceğimi ümit ediyorum.

torosların zirvesinde etrafı yaşlı ardıç ormanıyla çevrili inanılmaz huzur ve sessizliğin bulunduğu gizli bir göl bizim göl. resmi adını bilmiyorum ama benim için adı bizim göl....

geçenlerde aldığım karetta mini karavanı test etme amacıyla bizim göle arkadaşım cengizle gezi düzenledik. karavan benim gibi ultra dağınık ve paspal birisi için inanılmaz kolaylık oldu. arazi şartlarında sıkıntı yaratmaması ve sunduğu extra konforla mutlaka tavsiye edeceğim bir cihaz.

6 Aralık 2009 Pazar

İlk Kar.












Yılın ilk kar beyazlığına ayağımı basmanın mutluluğunu yaşadım bugün. Sabah karadaüın zirvesindeki beyazlığın çekim gücü çok etkiliydi. güzel ve keyifli bir gazi oldu. bu arada arazi aracımın lastikleri değişecek. zirvede 30 cm karda bir hayli kurtulmak için debelendim :) anlatılacak değil yaşanacak güzel bir geziydi :)

28 Kasım 2009 Cumartesi

Uzak sen istemezsen uzak değildir









Bayram sabahının yalnızlığını babamlarla geçirdiğim kalabalık kahvaltıyla doldurduktan sonra, aptalın karnı doyunca gözü yolda olurmuş deyimine uygun bir şekilde kendi evime geldim. bahçemdeki inanılmaz sonbahar havası beni otomatik çay moduna soktu. bu arada kadim dostum cengiz de gelerek şiir gibi sonbahar ışığı altında bahçede çayımızı yudumlarken gezi planı oluşturduk.

bir kaç hafta önce şehir dışında çay içerken gördüğümüz ciddi bir zirveye çıkmayı hayal etmiştik. çok büyük ve uzaktı. bir hayalin gerçekleşmesinin ne kadar güzel olacağını düşündük. çay malzemelerimizi ve ben fotoğraf makinamı alarak benim emektar renault 12 le çıktık yola.

güzel, güneşli, tadımı çıkarın bak kış gelmeden der gibi sıcak rüzgarsız bir karaman gününde vurduk kendimizi yola. şehrin gergin negatif atmosferinden doğanın sıcak kucaklayan kollarına ulaştıkça içimize akan huzuru tadmak inanılmazdı. etraf artık sonbaharın verdiği sarı kırmızı yapraklı ağaçlarla farklı bir görüntüye bürünmüş, kışa hazırım artık beyaz örtümü isterim der gibiydi.

gideceğimiz dağın zirvesini görünce bir an ürkmedim dersem yalan olur. en az 10 kilometre dağın eteğine yürüyecek ve 5 kilometre kadarda tırmanacaktık. arabayı kenara parkettikten sonra patikamsı bir yoldan başladık yürümeye. yanıma su almayı unutmuştum ve sabah annemin kahvaltıda yedirdiği lezzetli kavurma beynime su sinyalleri göndermeye başlamıştı... zaten bir şeyleri unutmazsam olmazdı :) yürürken bakımsız bahçelerde doğal büyüyen organik elmalardan yiyerek susuzluğumu bastırdım. her zamanki gibi rahat bir yürüyüş temposuyla cengizle etrafın güzelliklerini kaçırmadan, doğayı yaşayarak hissederek , ve konuşarak keyifle başladı gezimiz.

uzakta erişilmez gibi gözüken zirve biz adımlarımızı attıkça biz ona değilde dağ bize geliyormuşçasına yaklaşıyordu. yol arkadaşlığı hayat gibidir. bir ritm ister. eğer ritm tutmazsa arkadaşınızla yol zehir olur, aynen hayatınızdaki diğer arkadaşlıklarınız ve ilişkilerinizdeki gibi. yol boyunca cengizle gördüğümüz güzellikler, geleceğimize dair projelerimiz üzerine konuştuk. proje dediğimizde basit ve doğal yaşamdan başka bir şey değil. insanı geren sıkan şehir iş hayatının ruhumuzu kemiren, karanlık pompalayan dünyasından kaçma, insandan uzak yaşama hayalinden ibaret. etrafımızda bizi yöneten önyargı ve kuralları reddetmeyi her zaman kendim için kullansam da yinede şehir hayatının bana pek çok konuda sıkıntı verdiğinin bilincindeyim. benimle aynı duyguları paylaşması cengizin büyük bir şans ve bunu değerlendirmeyi planlıyoruz artık.

yanıma 10-20 geniş açı sigma objektifim almıştım. yatay sonbahar ışığında bir kaç kare almaya niyetlensemde stüdyo tarzı kuş fotoğrafı çeken ben için biraz acemice çekimlerim oldu. bu konuda üstad cengiz daha başarılıydı. bol bol çıkacağımız dağı etrafı ve kendimizi çekmekle yetindik.

dağın eteğine patika bir yoldan geldik. bütün heybetiyle karşımızda bizi bekliyordu. uzakta gördüğüm bir kaç kavak ağacı beni oraya yöneltti. düşündüğüm gibi bir su pınarı vardı. o lezzetli kaynak suyundan kana kana içtik. kısa bir oturma ve dinlenmenin akabinde allahın yürü yaa kulum demesi gibi vurduk kendimizi dağa. bisikletçi günlerimin ve sürekli dağ tırmanmanın hediyesi çok rahat ve seri adımlarla tırmanmaya başladım. fakat bir an önce zirveye çıkmayı değil, her adımımda etrafın güzelliklerini, toprağı, sararmış meşe ağaçlarının yapraklarını, etrafımızı çeviren dağları mavi gökyüzünü özümseyerek , hissederek bir tırmanma oldu.

kuş gözlem olarak hayatımın ilk çit kuşunu bu gezide görerek çok mutlu oldum. yol boyunca yürürken etrafımızda ardıç kuşları ve karatavuklar bize eşlik etti. bir kaç baştankara yüksek dallardan bizi o güzel ötüşleriyle selamladı. zirveye doğru gördüğümüz keklik sürüleri gezimizin ayrı bir lezzeti oldu.

zirveyi hayal ederken, karşımıza yeni zirveler çıktı. bu bize ayrı bir güç verdi. kayalardan tırmandık, topraklı taşlı yerlerden yürüdük. bizi çağıran zirve nihayet karşımızdaydı. zirveye ulaştığımızda inanılmaz bir hiçlik duygusu, etrafımızı saran dağların, vadilerin güzelliği ve benim için çok değerli olan sessizliğin sesi. sadece seyrettik. hissettiğim garip bir duyguydu içimdeki. yaşadığım şehirden kopup bu zirvedeki sukunet anlatılacak bir duygu değildi. etrafımı saran kurtulmak istediğim sıkıntılı düşüncelerin yokluğu bana hafiflemiş olmanın dayanılmaz tadını sundu. hayat buydu. bir hiçtik... koskoca hiç. övünecek işimiz, arabalarımız, gösterişli evlerimiz, kibir, ego, kin, nefret ve bunun gibi insanoğlunun ruhunu karartan duygular zirvede yoktu ve en önemlisi dağın umrunda değildi. olması gerekeni yaptım ve sadece sevdiklerimi düşündüm. sevgi...

cengizin telefonundan çalan kitaronun silk road şarkısı ruhumuzu sararken benim yaktığım gevenin ateşi ellerimizi ısıtıyordu. zirveye veda zamanı gelmişti. etrafa son bir kez baktım. uzakta bizi bekleyen gel diyen zirveler, yollar, vadiler ağaçlar... sessiz bir dağ inişi yaptık. cengizle mesafeyi açtım ve onu istediği kendisiyle olma duygusuyla başbaşa bıraktım. indikçe ne kadar zor bir işi başarmış olmanın haklı lezzeti ruhumu sardı. gün batımına yaklaşan güneşin yatay ışığı okadar berraklaştırmıştıki etrafı....

arabaya kadar olan yolda doğada yürümenin lezzetiyle ve içeceğimiz çayın hayaliyle yürüdük. 30 kilometre civarında yürümek iş hayatında sürekli benim gibi oturan için bedenime ilaç gibi geldi. semaverimizde oluşan bir arıza çaylarımızı evde içmemiz gerektiğini söylesede arabanın yanında oturup dağımızı son bir kez izledik gün batımına doğru.

ve şehrin karanlığına dönüş....


14 Kasım 2009 Cumartesi

Pozantı - Belemedik - Adana











Soğuk ve kapalı bir Karaman sabahından, hafta içi planladığımız Pozantı Adana gezisi için üstad Cengizle birlikte çıktık yolumuza.

Ereğlide bizi karşılayan yağmur gün boyunca yoldaşımız oldu bize. Yolda görmeyi çok istediğim bolkarlar etrafımızı kaplayan sis ve yağmur sebebiyle bize asi ve heybetli görüntüsünü vermesede siste yolculuk çok keyifliydi. koskocaman bir hiçliğin ortasında gibiydik. müzik ve muhabbetle zaman kaygısı olmadan kendimizi bir anda pozantıda bulduk.

yüreğimizin değil midemizin sesini dinledik ve şehir girişinde bayanların gözleme yaptığı bir mekana kurulduk. gözlemenin yanında benim ricamı kırmayarak tavada yumurta yapmaları bonus oldu. bol çay, gözleme ve salatayla kahvaltımızı yaptık. hesabı ödemeye gittim ocak başındaki bayanların yanına. bana 6 lira dediler. okadar yediğimiz şey için çok ucuz kazıklasaydınız bizi dedim :) ve 10 lira verdim. samimi ve gülümseyen insanlar bırakarak ardımızda belemediğe doğru yola çıktık.

yol boyunca yanımızda akan dere ve çınar ağaçlarının inanılmaz güzel sonbahar tadında renkleri, torosların ihtişamı bize eşlik etti. Belemedik köken olarak bilemedikten geliyor. Almanlar demir yolunu yaparken çift taraflı belemedik noktasında rayların birleşme noktasını tam hesaplayamamışlar ve o noktaya bilemedik adını koymuşlar :) tren istasyonuna aracımızı bıraktıktan sonra alman yerleşim bölgesine fotoğraf çekmeye gittik.yıkılmış harabe yapılar, çınar ağaçları ve bu güzellikte yaşama şansına erişmiş bir kaç yöre insanı. bol fotoğraf çektik. sonbahar kendisini belli etmiş etraf sarı ve yeşilin renk karmaşasına bürünmüştü. derin bir sessizlik, hafif yağmur. hayatımın kalanını ve ölümü yaşayacağım yer gibi hissettim bu coğrafyayı. belemediği terkederken içimden bir ses burayı daha çok göreceğimi söylüyordu.

Adana'da bizi bekleyen Mustafa Tor ve eşleri Berrin ablayı daha fazla bekletmemek için adana istikametine yola koyulduk. yolda hafif yağmur eşliğinde torosların güzelliğinden çukurovaya doğru yol aldık. beraberimizde yağmuru güneşli bir güne uyanan adanaya getirdikten sonra Berrin ablanın bize sunduğu yorgunluk kahvesinden sonra uzun zamandır hayalini kurduğumuz kebap aksiyonuna doğru yola çıktık. Adana'da tek geçtiğim kolcuoğlu lokantasında inanılmaz bir meze ve salata çeşitliliğine pervasızca saldırdıktan sonra hiç bir yerde lezzetine ulaşamadığımız kebabı afiyetle yedik.

güzel başlayan günümüz, yine yağmur eşliğinde sakin bir geri dönüş yolculuğuyla son buldu.


11 Kasım 2009 Çarşamba

Aramak



Hafta sonu kadim dostum Cengizle yaptığım gezide değişik deneyimler yaşadım. fotoğrafa konsantre olmadığım için sadece kendimi aldım yanıma. istikamet toroslardı. yolda gördüğüm berrak bir su pınarı konuşlanacağımız yeri belirledi. çam ormanında inanılmaz huzurla akan berrak dere bizi onun çıkış kaynağına gitmeye yöneltti. ormana daldık ve nereye gittiğimizi ve niye gittiğimizi sorgulamadan yürümeye başladık. ilerlerken uzaktaki gördüğümüz bir noktaya gidelim dedik. her zirve arkasında yeni bir zirveyi doğurdu. uzun bir yürüyüş yaptık ama ne yorgunluk ne farkındalık hali vardı üstümde. kuşlar, bitkiler, kış soğuğunu tadmamış uçuşan kelebekler, mantarlar ve mavi gökyüzü. doğayı hissetmenin derin tadı..
tırmanmayı hep sevmişimdir. inerken inmek kolay ve zevksiz gelir bana, ama aldığım mesafeyi görmem için bana geriye dönüp bakma şansı vermiştir. benim gevezeliğimle geçen dönüş yolundan sonra küçük pıarımsı deremize geldik. hemen arabadan sandalyelerimizi çay ekipmanımızı alarak yolculuğumuzun mükafatı çayımzı koyduk kaynasın diye demliğe. su sesi.. sessizlik sonra ve kendini hissetme. çok güzel dingin bir saat. demli çay... içimdeki azda olsa bulunan karanlık olan enerjiyi yoketmem.
ruhum özgürlüğe bir kapı açtı...

5 Ekim 2009 Pazartesi

huzura yolculuk




uzun zamandır fotoya gidememenin açlığını hafta sonu sertavul yaylasında tüm gün foto gezisiyle giderme fırsatı buldum. akşamdan yaptığım hazırlık neticesinde ilk defa bir geziye birşeyler unutmadan çıktım :) bu gezide yeni aldığım semavari de test edecektim. pardon ateşi unuttum, çakmak alacaktım :P dağda tesadüfi içinde 3 kibrit çöpü bulunan kibriti eşyaların arasında buldum. filmlerdeki gibi son saniyede ateşi tutturdum, heba olan iki çöpün arkasından. hayat gibi bir şey bu dağda üç kibrit çöpünün olması. bunun üzerine derin yazılar yazılır diye geçirmedim değil içimden. gün sessiz başladı ve sessiz devam etti. bol foto, iç huzuru, demli yayla suyuyla yapılmış çay tatında bitmesin dediğiniz günlerden biriydi... klasik türlerim bana yine bol foto içn poz verdiler. saklanmadığım için ürkek ardıç ve ağaçkakan türleri yaklaşmasalarda
haftaya saklanarak ürkek türleri fotoğraflamayı deneyeceğim. toros dağlarının beni kendine çeken ardıçlı, sedirli, taşlı topraklı bir gününün terketmek benim için zor olsada huzurun olması gereken yerde, içimde olduğunu düşünerek bu güzel tabiat parçasından ayrıldım.

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Kapuzbaşı Şelaleleri






Bu hafta sonu sevgili dostlarımız Mustafa TOR ve Berrin ablanın davetlisi olarak kapuzbaşı şelalarini turladık. pozantıdan aladağlara olan güzel bir geziden sonra kayseri sınırlarındaki kapuzbaşına ulaştık. çok güzel bir coğrafya inanılmaz bir görsel. dağlardan fışkıran şelaleler mutlaka görülmesi gerekiyor. ama iki gün boyunca beni insan kalabalığı ve piknikçi fazlasıyla gerdi. daha önce ermenek zeyve pazarında da yaşamıştım bunu. bir güzelliği nasıl katledersiniz ? cevap basit türklere verin....
gidin ama kirletmeyin.

5 Temmuz 2009 Pazar

Hafta sonu misafireri





Hafta sonu ankaradan gelen misafirlerim saysinde ben de işten kaytarma fırsatı buldum ve bu sene gitmediğim karadağa ve diğer bir kaç noktaya gitme şansım odu. cuma günü öğleden sonra başayan gezimiz oğlumun katılımıyla karadağla başladı. kuş yönünden biraz kıt geçen karadağda çektiğimiz yılan fotoğrafı içimizi ferahlattı. ertesi gün kerkeneze gittik misafirlerimle . bol foto çeken dostlarımın sevinçten ağızları kulaklarındaydı. kerkenezden sonra kara isketeye gitmek üzere yola çıktık. konya ovasından toroslara tırmandıktan sonra hışılayık su kaynağına ulaştık. kuş vardı ama ışık kötüydü. biz de olması gerekeni yaptık ve ardıç gölgesinde sucuk çay ve muhabbet keyfi yaptık. ertesi gün misafirlerim akbaba ve kuzgunu bol miktarda fotoğraflayınca hafta sonu foto muhabbetimiz nihayetlendi. öğleye doğru çok güzel manzaralı bir zirveden çay ve mangal keyfiyle gezimizi nihayetlendirdik.